Thursday, January 11, 2007

Uykum var ama çalışmak da lazım

Bugün Cuma. Haftanın pis işlerini temizleme günü. Normalde en sevdiğim ikinci gündür Cumaları benim (Pis işleri temizlemeyi de bu ruh halime güvendiğimden Cumaya sallandırıyorum zaten. Pis iş dediğim hani canımızın yapmayı istemediği, erteleyip durduğumuz işler bu arada) Tek geçtiğim günüm Cumartesidir, Pazar değil. Sevmem Pazarları ben. Çocukluktan beri en iç sıkan gündür, Pazartesiyi bile daha çok severim hatta. Neyse, şu sevdiğim günlker sıralamasını başka bir yazıya bırakayım, sadede geleyim. Diyeceğim, Cumalarım kıymetlidir aslında ama bugün üzerime nereden musallat olduğunu anlayamadığım şu uyku halinden olsa gerek -bir de bir yorgunluk var ki oof, of- pek bir suratsız, pek bir nemrutum. Bu satırları da sanırım işten kaytarmak için yazıyorum.

Dünkü ödevimi kısmen başardım. Neydi, anımsayalım, "Üşenilmeyecek, dışarıda yenilmeyecek, sağlıklı bir yemek hazırlanacak evde," demiştim. İtiraf ediyorum, abarttım. Üşenmeyeceğim ya hani, tuttum istavrit kızarttım. Bol yeşillik, marul, maydanoz, roka, taze soğan. E, hal böyle olunca kızardı balık yan da gider, lüp de deyip fırından çıtır sütlü ekmek aldım. Sonra düşündüm, e yazık değilmi bu balıkçıklara? Ruhları duasız mı gitsin yani cennete? Elbette içim elvermedi, bir tek de rakı. Al sana sağlıklı ev yemeği. Vücuda sağlıklı gelmemiş olabilir ama ruhuma gayet de sağlıklı geldi, afiyet oldu bana.

Erken yattım da, Claudette denen manyak Fransız kadın yüzünden biraz geç uyudum herhalde. Çok değil en fazla bir saat okudum ama. Daha fazla olmayacağımdan eminim. Gecenin o vaktinde, o Fransız burjuva sapkınlıklarını daha fazla çekemeyeceğimden eminim çünkü. E, normal zamanımda da uyudum, bu ne yorgunluk şimdi sabah sabah?

Yok yok, bugün keyifli başlamadı. Peynir yüzünden. Annemiz için ürettikleri bi peynir var. Yani kadınlara özelmiş, markette gördüm aldım. Hani kemikler için lazım ya, ostreopoz mevzularından falan, e benim de yaşım geliyor, kalsiyumdur neyimdir takviye edeyim diye. Sana ne gerek a manyak? Kemiğin almışsa almıştır bu yaşına kadar, çok lazımsa kalsiyumun ye yoğurdu, iç sütü, güzelim tam yağlı ezineden ne vazgeçiyorsun ki? Yok, hayatıma hoşluk katacağım ya, aldım peyniri. Ama bu sabah içinden peynir yerine su çıktı foş diye. Kapağı açılmadan bu kadar su sıçratmayı beceren bir şey peynir olamaz (az önce yedim, değilmiş zaten. Tatsız, tuzsuz bir şey) Evden çıkmama beş dakka kalmış, ben mutfak tezgahı siliyorum. O da ayrı bir takıntı. Evi bok götürebilir ama tezgahım ıslak olmayacak, pis olmayacak. Velhasıl, peynir olmayan keyfimin canına bi daha okudu. Tek işe yarar yanı uyandığımda aklımda dönen o ağlak şarkıyı (Bir dahaaa aslaaa, bin kere tövbeee/Kan davası mııı, bu nasııl ööfkee) "Uf baba bu ne be?" nidasıyla başlayaraktan Raptiye Rap Rap'a çevirmesi oldu. Ruhun şad olsun Cem Karaca. Peynire de uf baba dedirttin ya hani, ah aha a ah! Bu arada bu şarkının Manga'nın coverladığı haline bayıldım ben. Cem Karaca yorumunu sevmezdim halbuki. Çok Yorgunum'unun, hele hele daha bi eski şarkılarının yanında (mesela İhtarname, mesela Kavga) epey bi entipüften bulurdum bu şarkısını. Ama Manga'yla sevdim işte.

Yazı benim bi zamanlar örmeye kalktığım yarasa kollu kazağa döndü, uzayıp saldı kendini, toparlanması da mümkün görünmüyor. O kazak on iki çile yün yemişti de annem sonunda el koyup sökmüş, kendisinden iki kazak bir süeter çıkarmıştı. Bu yazıya annemin müdahalesi sözkonusu olamayacağından ben kendime bi güzellik edeyim, bitireyim iyisi mi. Ruj süreyim, toparlanayım, çalışayım. Bitmez yoksa bu gün.

Ruj dedim de. Ya hakkaten o peynir yüzünden ruj bile süremeden çıktım evden be. Yok, peynir değil o, başka bi şey. Kaldırıp atıcam eve gidince, hırs yaptım bak şimdi.

Hadi kızım Turuncu. Gün bugündür. Akşama dek bi günün güzelliği yaratmak gerek. Böyle bi günde bile bunu becerirsen kurtuluş da yakında diyeceğim, alnından öpeceğim seni. Tabii birinin kendini alnından öpmesi ne denli mümkün olabilirse. Aynadan? I ıh, denemiştim olmuyor öyle.

Günün ilk falım sakız manisi:
Aşk narin bir kelebek
Ona yalnız sevgi gerek
Kalpte gizli en büyük sır:
"Seni seviyorum" demek

No comments: