Wednesday, January 10, 2007

Açayım konuyu dursun kenarda

Bu blogu hangi amaçla açtığımı yazmak yerine edebiyat yapmayı tercih etmişim dün. Hoş, "mişim" deyince de, sanki farkında değilmişim gibi oldu. Oysa bal gibi de farkında farkında yaptım yapacağımı. Yazının alışkanlığından sıyrılmak, dili arındırmak zor, ne yapalım, düzelteceğiz ama. "Burada bunu da öğreneceğim yeniden" diyerek blog yazmaktaki amaçlarımı sıralamaya girişeyim.

Bu blogu açtım, şunlar için:

  • Dilimi zorlamadan, eğip bükmeden yazmayı yeniden öğrenmek için
  • Tanınmazlığın, bilinmezliğin -umarım becerebilirim- getirdiği rahatlıkla iç dökmek için
  • Kendimi tanımak için
  • Kendime hak vermek için
  • Kendimi "iyi"leştirmek için

Şu "iyileşme" mevzuunu biraz açayım. Aslında blogumun temel amacı bu çünkü. Hani "Kendinizi tek kelimeyle anlatsanız?" gibilerinden sorular vardır ya, bana sorsalar "iyi" derim ben, hiç düşünmeden, kalıp halinde. İşte bununla ilgili bir derdim olduğunu fark ettim bir süre önce. Gerçekten öyle miyim, alışkanlıktan mı bu cevap?

Bu soruyu sormam bile kalbimin değiştiğini, lekelendiğini görmek için yeterliydi aslında. Bir süre bunun büyüme, dünyayı anlama ve ona uyum sağlama hikayesinden ibaret olduğunu düşündüm. Olumlu ve aslında yaşama katılması gereken bir süreçti yaşadığım. Hani herkes derdi ya bana, "Hayat yediğin kazıkların toplamıdır. Bir gün bunu sen de anlarsın" işte bu hesap olduğunu, hesabın ödenmesi olduğunu düşündüm ruh halimin. Ama diğer yandan bu ne menem bir olumlu süreçti ki giderek mutsuz, tatsız, keyifsiz bir insan haline geliyordum böyle?

Sonra yaşamak çaba göstermeden giyindiğim bir giysi, rutinde sürüklenip gittiğim bir "başa gelen" oldu. Fazla geçmedi üzerinden mutsuzluğumu kabul ettim. Kalbim karardı. Anladım ki benim iyilikten kastım hep başkaları için yaptıklarım olmuş. Kendimi çok ihmal etmişim, beni mutsuz edebileceğini düşünmemişim bile böyle davranmanın. Sonunda başkalarını da ihmal eder hale gelmişim üstelik. Giderek nemrut, sevgisiz biri olmuş çıkmışım.

Yalan yok, -ilk ve kesin kuralım bu burada zaten. Madem ki iyileşmeyi istiyoruz di mi?- kimse benden fedakarlık istemedi ömrüm boyunca. Yine de hep fedakarlık yaptığımı düşündüm. Sonra da bunun için başkalarını suçladım. İşte geldiğim yer.

Bu blog benim "iyileşme günlüğüm" olacak işte. Kelimenin iki anlamıyla da; hem ruhsal iyileşmem, sağaltımım için, hem de yeniden iyi biri olabilmek için. Önce kendime iyilik, güzellik yapacağım. Sonra yeniden başkalarına da.

İşte bu nedenle her yazının sonunda kendime soracağım: "Bugün kendin için ne yaptın?" diye. Özel ve değişik bir şey olması şartım var sadece, şimdilik. Gündelik rutinimi kırmak ilk hedefim.

Bütün bunları yazdım ama hızımı alamadım. Başlıkta da yazıyor nasılsa, "Açayım konuyu dursun kenarda" diyerek yeniden editliyorum böyle.

Bugün yapacaklarım:

  • İşyerinde kafamı kurcalayan, eksik kalmış, ıvır zıvır bütün işler tamamlanacak. Hadi bakalım. Sonuç: Hallettim bile. Kırk dakika sürdü sürmedi toparlandı işler. O kadar da yarım değilmiş zaten hiçbiri. Bir iki mail, birkaç telefon bitti gitti işte. Kafam rahatladı. A, iyi oluyormuş ödev vermek kendime yahu:) Şimdi ne ödev versem? Tamam:
  • Masadaki kağıt yığınını tasnif etmek! Ha ha! Nasıl ödev ama? Off, zor iş ama bu! Günlerdir erteliyorum. Hadi kızım Turuncu. Bakalım yapabilecek misin? Birbuçuk saat sonraki sonuç: Hala başlayamadım:( Ama bi dakka, yapacak bir sürü iş vardı da ondan erteledim (Yalaan) Yalan malan değil. Yemek yemeyecek miyiz yani? Yemek yedim, yürüyüş yaptım (Ooh, canıma değsin. Ne de iyi yaptım bunu) Sonra bloguma sayfada kaç kişinin bulunduğunu öğrenebileceğim bir zımbırtı ekledim. Bunu Tarçın'ın Mutfağı'nda görüp ekledim. Teşekkürler ona. Çok şirin bir sayfa bu arada orası da, değil mi? Unutmadan bana blog okumayı sevdiren Dory'nin sayfasında da görüp bir counter eklemiştim sabah bloguma. Çok teşekkür ederim Dory. Hem mesajın hem de blogun için. Sen benim numero unomsun bu alemde. Yazmaya devam et hep e mi? Neyse, görüldüğü üzre epeyce iş yaptım o birbuçuk saatte, dolayısıyla tembellik yok, direniş var. Bitecek o kağıttan kuleler az sonra biteceeeek! Hadi yavrum Turuncu! Birbuçuk daha saat sonraki afferimlik sonuç: Bitti. Kağıttan kuleler yılıkldı işte. Üç çay, üç sigara içildi bu arada. Çaylara aferin de sigaralara cıss diyorum. Demek lazım tabii de çok seviyorum bu mereti, sanki sevilecek şey. (Bu arada kendi hakkımda küçük bir ispiyon: Hani şu iyileştirme çalışmalarım var ya benim, işte onlarda ilerleme sağladıkça arasına koccaman bir iyileştirme olarak sigarayı bırakmayı ekleyeceğim. Aman susun susun duymayayım ama şimdilik. Yavaş yavaş alıştıra alıştıra düzelecek her şey tamam mı?)

Evet, yapacaklarım kısmı bugünlük bu kadar olsun. Hoş, sanki yukarıdaki ertelediğim işleri yaparken zaten yaptığım işler bir yandan birikmeye başlamadı mı sanki? Şimdi de onları toparlamak için geri dönüyorum çalışmaya.

Bu arada sayfama online kişi sayısını gösteren bir zımbırtı koydum demiştim ya, hani en tepede. İşte o koyar koymaz 79 yazdı hemen. Şimdi de 129 kişi var sayfada diyor. Alttaki free counter olayı ise sayfamı 9 kişinin ziyaret ettiğini gösteriyor an itibariyle. Hangisi perhiz bunların hangisi lahana turşusu anlamadım ki ama ben

Yarının güzelliği için kendime ev ödevidir: Yemek yapmaya üşenilmeyecek, evde sağlıklı bir yemek hazırlanıp o yenilecek. An itibariyle bastırmış bulunan "Ay uğraşmıyım şimdi" diyen o sese kulak veren Turuncu şöyle olsun böyle olsun. Evet, benim de kilo takıntım var. Evet, kotuma girmek istiyorum.

- Bugün kendin için ne yaptın ya Turuncu?

- Bu sabah üşenmeyip simit ve peynir aldım. Kahvaltımı bunlarla yaptım.

- Güzel havada yarım saat yürüdüm. Mutlu oldum ben:)

Unutmadan dünkü kendime güzelliğim de bu blogu açmak olmuştu.


Sabah uyandığımda aklımdaki şarkı: Geceler düşman- Gülay

Okuduğum kitap: 'Claudette' Diye Biri- Alain Bosquet- Can Yayınları

No comments: