Tuesday, July 24, 2007

İşte bu bizim hikayemiz, öyle saf öyle temiz

Bu yazı bilgisayarımı kapamak suretiyle yazdığım herşeyi bir anda silen canım (!) oğluma ithaf edilmiş, yeniden yazılmıştır. Evet, evlat dövülmemiştir, şahane bir anneyim ben. Bu şahaneliğin o evladın neredeyse yirmi yaşında olmasıyla da bir ilgisi yoktur.

Aylar önce. Elektra ile gözlerimizi süzmeden Beyoğlu'nda geziyoruz. Yanımızda Janjan var, aslan yeğenim. Elektra bana yeni tanıdığı blog aleminden bahsediyor. "Sen neden yazmıyorsun abla?" diyor. Hiç vicdan azabı çekmeden "Amaan," diyorum. "Yazsam, oturur şu romanı bitiririm. Artık yazamıyorum, biliyorsun."

Elektra cin gibi, sesimin tınısından mı çakıyor bilmem, "Bana bak," diyor, "sana hiç küsmem, biliyorsun ama yalan söylüyorsan, bu kez küserim". Çorbamı gönül rahatlığıyla hüpletip "Yok ya, yazmıyorum," diyorum.

Gönlüm rahat, evet. Çünkü gerçekten de yazmıyorum o zamanlar. Acılarımdan, kalp ve düş kırıklıklarımdan arınmaya, yeniden "iyi"leşmeye çalışıyorum elektra'nın ve hayatımdaki hiçkimsenin bilmediği blogumda. Buraya "hadi bakalım turuncu, ha gayret elma" yazıları yazıyorum. Hayatımın çok boktan bir dönemindeyim. Babam ameliyat olmuş, evim karışmış, ben şirazemi şaşırmışım. Üstüne üstlük gerçekten de profesyonel anlamda yazamıyorum artık.

O yüzden elektra'ya diyorum ki: "Onca yazdım da ne değişti dünyada, benim hayatımda? Hiç kusura bakma, ben artık yazamam, sen yaz."

Ve elektra yazıyor. Öyle güzel yazıyor ki, ilk kez kendim değil de onun ablası olarak anılmaktan gocunmuyorum.

Şimdi bilenler bile bilmeyenlere anlatamaz işin şu kısmını ey okuyucu: Kardeşlik ikircimli bir müessesedir. İçinde sevgi barındırır tabii, evet. Ama bolca kıskançlık, yetişme/geçme telaşesi, sahiplenme ve hepsinden öte "Sen herkesten çok bana aitsin değil mi?" sorusu da getirir. Hele ki, elektra ile benim aramda olduğu gibi sadece iki yaş varsa aranızda, yani aynı kuşaktansanız, arkadaşsanız.

Elektra hep sadık, sevgi dolu kardeşim oldu benim. Ablasının yaptığıyla gurur duymaktan gocunmadı, yeri geldi ablanın yapmaktan kaçındığı işleri yaptı. Oysa ben kendimden daha çok sevilme potansiyeli olan, iyi huylu, derslerinde başarılı, büyüdükçe güzelleşen ve (hehe ennn büyük kompleksim bakın bu ifşa edeceğim) ondan uzun boylu bir kardeşle yarışmaya çalıştım hep. Ablanın görevi kardeşin çıtasını yükseltmektir ya hani, koşturdum durdum. Dolayısıyla o ne kadar yaklaşırsa bana, ben o kadar ufaklık muamelesi çektim kendisine.

Allahtan büyüdüm artık. Hani hakikaten bir abla kıvamındayım -elektra müsaade ederse-bir zamandır. İkimiz bizden bir kuşak geride doğan kardeşimize ablalık yapmakla meşgulüz ki, ona da bunu yapamayacağımız zaman gayet yakındır.

Diyeceğim şudur: Ben elektranın ablasıyım. Hani bu bloga ondan okuyup giren arkadaşlarım için söyleyeyim dedim. Dün itibariyle anonimliği bitirdim ama anonim olmamak da bu blogu bitirir geliyor bana. Çünkü gerçekten de anonim kalıp iç dökmek idi blogumun misyonu. İç dökme faslını biraz burada biraz kendimde tamamladım. Bloga gerek kalmadı. Arada yazarım belki ama pek de isteğim yok doğruyu söylemek gerekirse. Hazır sigaraya da yeniden başlamışken diyorum ki, oturup şu romanımı bitireyim iyisi mi ben. Elektra'ya, Dory'ye, Peri'ye yorum yazmak yetiyor bana.

Herkese sevgiler,

Elma

Monday, July 23, 2007



Efenim, güzel kardeşim elektra hanımın içine sinmemiş, bana sürpriz mahiyetinden yukarıdaki güzel şeyi eklemiş bloguma. Peri hanıma sözümüzü yerine getirmiş olduk böylece.

Kardeşlik iyi şey be yahu:) Bir çingen kardeş dünyaya bedel demek isterim sayesinde.

Thursday, July 12, 2007

Yeterlilik testi

Ulus Baker ölmüş

"Melek gibiydi" diye vermiş ölüm ilanını Birikim. Böbrek yetmezliğinden ölmüş. İsmini duymuşluğum vardı ama tanışmazdık. Pek çok arkadaşımın "Ulus işte, ya"sı idi. Biraz peygamber kıvamında.

Mülkiyeliler'de, Büyük Ekspres'te, kahvede... Mutlaka karşılaşmışlığımız vardır. Sohbet etmişliğimiz bile vardır belki. Arkasından söylenenleri okuyorum, öyle tanıdık ki. Ortasından selobantla yapıştırdığı gözlüğü bile.

İdrak yeterlilik testleri böyledir biraz, yıldızlı pekiyi alırsan acısı başka yerden çıkar. O da böbrek yetmezliğinden sınıfta kalmış işte.

Melek gibiymiş çünkü. Hayattan korunmayı istememiş ki.