Saturday, October 6, 2007

Elveda Rumeli ya da Damdaki Kemancı


İşte kendime verdiğim yerli dizi hakkını Yabancı Damat'tan sonra devralan dizidir bu: Elveda Rumeli. "Erdal Özyağcılar'ı takip ediyorum mütemadiyen dizilerde" sonucu mu çıkar bundan? Sanmam. "Sağlam projeler Erdal abimizi takip ediyor" deriz en fazla. Erdal Özyağcılar'ın yanına bir de Şebnem Sönmez eklenmiş ki, Allah Allah! Böyle mi döktürülür, böyle mi? Müthiş bir oyunculuk, sırf onun için bile seyredilir dizi. Bir de laf öğrendim diziden,"kızçe". Küçük kızlara kızçe diyorlar. Ne güzel sözcük.

Elveda Rumeli, ayan beyan ortada bir Fiddler on the Roof uyarlaması işte. Bildiğiniz "Ah bir zengin olsam"lı Damdaki Kemancı. Ne zaman izlesem önce güler, sonra ağlarım. Sevdiğim iki müzikalden biridir; diğeri Hair. "Ah Anatevka, bizim basit, kimsenin bilmediği, çirkin köyümüz" derken tüm oyuncular filmin sonuna doğru, kamera döner hepsinin yüzünde, insan portrelerinin. Donmuştur herbiri mağaza vitrininde manken misali.

"Tredişııın, tredişın!" nakaratı geçmişle gelecek arasında kalanın, aslında hepimizin trajedisidir. Herbirimiz anne babamızın şekillendirmesiyle dünyayı tanır, çocuklarımızın provakasyonuyla şah mat oluruz alıştığımız hayatın tahtasında.

"Geleneklerimize yüz çevirmek bizi damdaki bir kemancı kadar işe yaramaz yapar" der sütçü Tevye filmin başında ve filmin sonunda damdaki o işe yaramaz kemancı Tevye ile ailesini geleneklerin artık geçersiz olacağı bir dünyaya uğurlarken Anatevka'da kalır, dalga geçercesine o iyi kalpli sütçüyle. Ben ağlarım. Ama kahrolası geleneklere değil, Tevye'ye. Ben gelenekten değil, gelecekten yanayım. Yine de...

1900'ler... Ne şanslı ve ne şanssız bir yüzyıl şu yüzyıl. Bizim yüzyılımız. 2000'lere geldik ya, hala bitmedi, bitecek gibi de değil. Tarihsel dönüşümler açısından şanslıyız bu zaman diliminde yaşayan bizler, evet, büyük dönüşümler gördük, büyük dalgalar yarattık insan evriminde. Hiçbir eski ninemiz 1900'lerdekiler kadar kadar hızlı bir gelişimi görmedi hayatında. Ne devrim tanıdı, ne cep telefonu, ne kadın hakları, ne siberuzay. Ama gündelik hayat açısından hiçbir ninemiz 1900'lüler kadar kendine uzak, bambaşka savaşların yarattığı acıların katlanıcısı olmadı.

Güneşe nerede baktıysan ilk, dünyayı o eğimle seversin. Yurt budur. Sevdiğin hiç değişmesin istersin ama değişim mecburiyse ne yapabilirsin ki?

Sütçü Tevye bir yahudi, meslekdaşı Ramiz bir müslüman. İkisinin hikayesi aynı. Güzel dizi Elveda Rumeli.

Şurada da Bosnalı bir müslümanın şarkısı var: If I wasn't muslim
Bu sabah uyandığımda aklımdaki şarkı: Kavanoz dipli dünya
Okuduğum kitap: Kayıp İtfaiye Arabası- Maj Sjöwall-Per Wahlöö

4 comments:

elektra said...

ya da karşıda yağmur yağıyor, burada da yakındır canım turuncum:) de mi?

Turuncu Elma said...

Yağmur her insanı ıslatır bir de elektram. Evet.

güvercin postası said...

güneşe söylenen bir şarkı duydum şimdi

adı: barış

Turuncu Elma said...

ateşinsesi:)

Güneş bile yakıyor artık bizi ısıtmak yerine. Barış kolay olsaydı keşke ama zor görünüyor artık bana. Belki başka bahara.