Sunday, October 7, 2007

Bir kısır yapamamak üzerine ve doğumgünün kutlu olsun Elektra




Bugün doğumgününü büyük şenliklerle kutladığımız Elektranım'dır bizim evin kısırcıbaşısı. Bu meret, öyle yapılması zor ahım şahım bir salata olmasa, üstelik tadını da çok sevsek bile, bizde öyle "Allaaah, bi kısır yapalım da yiyelim" halleri yoktur nedense. Kırk yılın başı Elektra'ya heves gelir yapar, biz de yeriz. Hal böyle olunca, ben ömrüm boyunca hiç kısır yapmadığımı az önce yaptığım şeyi bitirdiğimde fark ettim, iyi mi?

İki yıl önce eşimin işyerinin İstanbul'un taa öbür yanına taşınması, e haliyle eve geliş saatlerinin de iyice abarması en büyük keyiflerimizden birinin, yani beraber yediğimiz akşam yemeklerinin sonu oldu. Zavallı sevgilim onca geç saatte ağır bir yemek yiyemeyeceğinden ya işyerinde yedi geldi ya da meyveyle falan geçiştirdi.

Ben değişikliklere kolayca adapte olabilen biri değilim. Önceleri normal düzende sürdürdüm yemek yapmayı. Ama emeklerim tencere tencere çöpü boylayınca bıraktım ipin ucunu, geçiştirdim. Hafta sonu mutfağını da eşim sahipleniverince, neredeyse hiç yemek pişirmez oldum. Bilirsiniz, yemek yapmanın mühim bir kısmı el alışkanlığıdır. Öyle çok becerikli biri de olmadığımdan bir gıdımcık bilgim, pratikliğim zamanla kayboldu gitti.

Sonuçta oğlum yanımıza tekrar taşındığında pilav, çorba ve salatadan oluşan aptal bir mönüyü bile anca bir buçuk saatte hazırlayabilen, üstelik bu “stres” altında neredeyse gobline dönüşen bir anneyle karşılaştı. Açlık bir yandan, yorgunluk bir yandan, beceriksizleştiğini her geçen gün daha da fark etmek en öbür yandan bu akşamüstü goblinini oğlumun değil de Pamuk Prenses’in kötü kalpli üvey annesine çeviriyordu maalesef.

Zavallı oğlum anneannesinin evinde bir prensti oysa, hem yemek dakkasında hazır olurdu hem de gak dese pilav, guk dese köfte. En sevdiği yemekler yani. Bu goblin anne ise gaklar guklar arasında şımartılmış oğlunun bedensel olarak da fazlaca şımartılmış olduğunu düşündüğünden ıspanak başta olmak üzere çeşitli ot yemekleri hazırlamakta inat ediyordu. Haliyle bu otlar hemen yenmezse besin değerini kaybedecekti. Haliyle anne onları bir akşam önceden falan hazırlayamazdı. Haliyle annenin mutfağa girmesiyle yemeğin sofraya konması üç saati buluyordu. E haliyle, anne de, yavrucak (!) da akşam yemeği denen hadiseden giderek nefret ediyordu.

Pes eden anne oldu. Gözyaşlarına dayanamadı, dayadı oğulcuğunun önüne pilavı, eti. Sağlıklı yemek mi dedi vicdanı, dayadı ton balığını, salatayı. Oğul dört köşeydi artık ama anne baştan aşağı yenik. Becerememişti yine anneliği, adam gibi yemek bile yapamıyordu evladına işte.

Ne olduysa üç hafta önce oldu. Bir cumartesi sabahı annenin kafasında bir şimşek çaktı: “Ya Turuncu” dedi içinden gelen ses ona. “Hadi bir haftalık yemek yapalım, en şatafatlısından her biri de.”

“İyi de bozulmaz mı? Ya vitamin, mineral?” dedi Turuncu o sese.
“Ne olacak canım? Buzdolabı diye bir şey var, orada durur bir kısmı. Ispanağı falan da dipfrize atarsın, salatayı yapana dek pişer akşam geldiğinde.”

İşte üç haftadır hafta sonlarımı yemek yapmaya ayırışımın hikayesi budur dostlar. Ekşili köfteler mi dersiniz, zeytinyağlı ıspanaklar mı, börekler mi… Neler neler.

Oğlum çok memnun bu işten. Hatta eşim de daha erken geliyor sanki. Az yemek kaydıyla kuzu etli kuru fasulyenin, yeşil mercimek salatasının, böreklerin tadına bakıyor. Ben işten gelince yemeği ısıtıp yanına salata yapıyorum, oğulcuğumla en alasından ev yemeği yiyoruz artık.

Ha, derseniz ki “E, Turuncu, biz bunu hep yapıyoruz. Kırkına kadar anca mı akıl ettin sen yani?”
“Vallahi haklısınız,” derim size. “Amma velakin benim aklım bir garip çalışıyor. En olmayacak sorunlara çözüm bulmakta üstüne yok ama böyle ufak tefek kolaylıkları gözden kaçırıyor”

Yandaki resimde gördüğünüz "kısır olmayan kısır" bu haftamızın mönülerinden biriydi. Her şey aklıma enn sebzelisinden bulgur pilavı yapmak istediğimde oldu. Pilavlık bulgur yarım bardak kalmış. Aylar öncesinden kalan köftelik bulgur var. “Kısır yapayım o zaman” dedim. “Hem bir sürü yeşillik var.” İnternetten tarif araştırdım, yeşillikleri yıkadım, süzmeye bıraktım. Bulguru bir çıkardım ki, içinde kelebek gibi bir şey var. Markete gitmeye üşendiğimden ve de evdeki malzemeyi değerlendirmeye kafayı taktığımdan ne yaparım diyerek dolapları karıştırdım. Dipfrizde haşlanmış buğday buldum. Biraz kısır, biraz buğday salatası tarifini karıştırdım, güzel bir salata çıktı ortaya. Oğlum bunun “Ünlü aşçılara yapılmış bir haksızlık” olduğunu söylüyor, düşünün o kadar beğenmiş yani.

Yine de işte, bir kısır bile yapamadım ömr-ü hayatımda. İyi mi?

Buğdaylı kısır

Malzemeler
1 küçük soğan
3 yemek kaşığı zeytinyağı+ ayçiçek yağı
Yarım yemek kaşığı biber salçası
Çeyrek yemek kaşığı domates salçası
Yarım su bardağı pilavlık bulgur
Yarım su bardağı haşlanmış buğday
Çeyrek demet taze nane
Çeyrek demet maydonoz
4 taze soğan
Yarım domates
2 yeşil biber

Sosu için
3 diş sarımsak
1 limon
1 kaşık nar sirkesi
Yarım kaşık üzüm sirkesi
1 tatlı kaşığı nar ekşisi
Yarım çay kaşığı hardal

Baharatlar
Kimyon, pul biber, tatlı kırmızı biber, sumak, tuz

Yapılışı:
Soğanı küçücük doğrayıp yağda öldürüyoruz. Üzerine salçaları ekleyip biraz daha pişiriyoruz.

Yarım bardak bulguru 1 bardak sıcak suyla çok kısık ateşte, suyunu çekene kadar haşlıyoruz. Üzerine haşlanmış buğdayı ve soğan salça karışımını ekleyip karıştırıyor, soğumasını bekliyoruz.

Karışım soğuyunca incecik kıydığımız yeşillikleri, sosu ve baharatları ekleyip, ağzını kapatarak yarım saat buzdolabında dinlendiriyor, koyuca bir ayran eşliğinde afiyetle yiyoruz.

Ha, konunun Elektra ile ilgisi mi ne? Efenim, bugün kardeşcaazım çalışıyor, birbirimizi göremeyeceğiz ama ona söz, ilk gördüğümde bu salatayı tepeleme yapacağım kendisine.

Doğum günün kutlu olsun güzel kardeşim.

13 comments:

elektra said...

ıııımmhhhhh, pek güzel görünüyor yahu turuncum. istereeemmm:) fotoğrafta ayranla ne hoş durmuş o tabaktakiler.
ve yine biraraya gelemedik di mi yaşgünümde:( bu benim iş tersss, ufff:(
seni seviyorum...

kecilerin cobani said...

t.elma, ordan burdan tariflerden birebir yemek yapana mi iyi asci derler, elinde ne varsa ondan yemek cikarana mi.
Bence herseyden once, oglunu mutlu edip ayni zamanda ici rahat eden anneye en iyi asci derler.
tesekkurler tarif icin.

Turuncu Elma said...

Elektra'm

Görüntüsü tadından güzeldi desem sana:) İnşallah bayramda kutlarız doğumgününü beraberce. Ben de seni seviyorum canım benim.

Turuncu Elma said...

Keçi çobanı:)

Ehe, ben şimdi aşçı sayılırım yani o zaman. İyi ya, sağolasın valla.

Tarifi dene, gerçekten de güzel oldu. Sırf bulgurla ya da sırf buğdayla yapılsa bu tadı vermez bence.

kecilerin cobani said...

yok telma, yok vallahi benim amacim eksper havalarinda herkese rol bicmek degil, eger oyle anlasildiysam, ozur.
tarifi deniciiim.

Turuncu Elma said...

Keçi çobanı:)

Alma lafını gerii, kaçmaa, gel:))

Aşçıyım ben aşçııyımmm, aşçııyımmm aşçıyımm....

YILDIZNAF said...

Ben de annemin biz kisir kisir diye tutturunca, maalesef malzeme eksikligi icinde gecenin bir saati ayni kisiri yaptigini hatirliyorum.Yenmisti ve sevilmisti... Her turlu caresizligin altindan kalkan zeka+yaraticiliga dogada "kadin " adi verilmis !

EKMEKÇİKIZ said...

Bence, bunun patentini filan almalısın.:)
Eline sağlık.
Çok güzel duruyor, tarife bakılırsa lezzeti de yerinde olmalı.
:))

selma şevkli said...

yorum için teşekkür ediyorum. Blogunuza göz gezdirdim, iştahım kabardı :) Aylardır girmediğim mutfağa bir uğramaya karar verdim yarın. Sevgiler...

Turuncu Elma said...

Yıldiznaf:)

Aklın yolu bir demek ki. Çiğköfte'nin de bir yokluktan (ateş yakamama zorunluğundan) çıktığına dai bir hikaye dinlemiştim bir zamanlar. Yokluklar bizi yaratıcı yapıyor.

Ekmekçi kız:)
Buğdayın patentini almak daha da süper oldurdu. Ne para kırardım ama üfff:))

Selma:)
Hoşgeldin. Asıl senin o gezilerin nasıl iştah kabartıcı, bir bilsen. Biliyor musun yoksa?

Esra said...

ben de severim oyle evdeki malzemelerle yeni tarifler uretmeyi.
:-)
Ellerine saglik...

endiseliperi said...

turuncu elma, az önce kısır yaptım! ben adanalı'yım ama adana'da yaşadığım çocukluğum boyunca yemekle filan alakam olmamıştı. (aslında yemek yapma tarihim, bora ile birlikte olduğum döneme denk gelir ki bu da 6 yıl eder). oysa ben neredeyse mucizevi bir şekilde kısır yapmayı hep biliyordum ve hep çok güzel yapıyordum. evet! mesela şimdi yaptığım kısır da nefis olmuş. elime sağlık. nar ekşisiz kısır filan olmaz, bir de öyle dene. birazcık da kimyon atmalısın:)bir avuç da nane kıydım ben şimdikine. bazen aklıma eserse bir adet sarımsak da ekliyorum. ben hem bizim için hem de bora'nın annesi için yemek pişiriyorum bolca. o da tam bir arnavut olmasına rağmen kısırı çok seviyor ve kısırı sevmesini nedense bana yaptığı bir iltifat gibi görüyor ve 15 günlük periyotlarla menünün içine bir de kısır yerleştiriyorum.

çalıştığım dönemde ben ıspanak filan pişirmedim hiç. evde bir çocuk bakıcısı olurdu ve o yemek de yapardı ama pek de güzel yapamazdı. ıspanak pişirmesine de güvenemezdim. eğer çalışmaya başlasam bu evdeki düzen kesinlikle altüst olur, beceremem hiç senin gibi. oysa şimdi, bu bol vakitlerde, iyi yemekler yapan hamarat biriyim.

elinden geldiğinin en iyisini yaptığına inanıyorum. için rahat olmalı. ayrıca iyi yemek yapmak, evet, eldeki malzemeyi en iyi kullanmak demektir bence de. üç kez bravo diyorum sana. (3.sü bu güzel yazı ve tarif için:)

sevgilerimle.

Turuncu Elma said...

archisugar:)

Var işte, israftan kaçınma genlerimzde var. İyi ki de var.

Peri:)
Yemek yapmak keyifli. Beni strese sokan kendi huyum. Tezgahta ıslaklığa dayanamıyorum. "Ay oraya döküldü, dur sileyim, ay sildiğim bez kirlendi dur yıkayayım" diye diye iş uzuyor. Hayır, öyle tertemiz, derli toplu biri de değilim ama... Sanırım beceriksizim aslında, evet. Ama valla iyi niyetli bi beceriksizim:)