Friday, March 16, 2007

Oğluma gidiyorum


Benim bir oğlum var. Var da, koskoca adam olduğundan beri -ki, kendisi on sekiz yaşında bir civan- pek bir oğlummuş gibi gelmiyor bana. Sanki o "oğluşum" olabildiği sürece oğlumdu benim, şimdi oğlumlukta zorlamaya devam edersem ayıp olurmuş bu delikanlıya gibi bir hissiyata sahibim. Yıllardır hep tavşanım, kurabiyem falan dediğin birinin sakalları çıkınca şirazesi şaşıyor insanın. Ben ufacık tefecik bi nisayım (gerçi "tefe" kısımlarım bir süredir pek "cik" değil ama boydan her daim ufacıkım işte) oğlansa aldı boyu yürüdü, eh, enine de maşallah iyice gelişti (hatta fazla gelişti, yanıma gelsin hele bi temelli, bak nasıl eriteceğim onu ben) kucağa sığmıyor tabii.

Bir tek burada itiraf ediyorum: Bana ne ya, ben kurabiye kokulu oğluşumu istiyorum işte. Bu yeni oğlana ne laf söz dinletebiliyorum, ne kucağıma alabiliyorum.

Bi de bana geçenlerde (Yunus'a bozukken, ondan ayrılmak istediğimi söyledim diye) "Yav anne," dedi, "Tabii nasıl mutlu olacaksan öyle yap ama benim de ömür boyu seninle kalacağımı sanmıyorsun değil mi? Benim gözümü arkada bıraktırma, seni kime emanet edeceğim sonra ben?"

Bak ya, büyümüş de bir de bana kol kanat germeye kalkıyor pis ukala. Sanki bunca yıl ona ben bakmamışım da o bana bakmış. Yedi kafasına terliği tabii, gülüyor bir de kah kah.

Büyümesinin tek iyi tarafı bu oldu. Bu, çocuk gibi bir çocukken canıma okusa, sinirden beni kudurtsa bile, ben örnek insan, bilinçli bir anne olmak, sakin davranmak zorundaydım. Artık değilim. Fiske yemedi benden elbette büyüyüne dek ama şimdi kafasına terlik yiyor işte. Eskiden sinirden kudursam bile o masum, minnacık evladıma kıyamayıp duvara kafa atardım, artık kurtuldu kafam. O kendi kafasını düşünsün, haha.

Neyse uzattım, işte bugün ben oğlumun yanına gidiyorum iki günlüğüne. Kendisi okul nedeniyle uzakta. Evini derleyip toplayıp bir kaç yemek yapacağım. En önemlisi tekrar deneyeceğim kucağıma sığıyor mu diye. Aman, tamam, sığmıyor biliyorum da... Ama ne yapayım ya! Ben o kurabiye kokulu biricik evladımı özlüyorum. Bu yaştan sonra bir daha mı doğurayım yani?
İllüstrasyon: Allison S. Reuling

3 comments:

Alp ve Ege'nin Annesi said...

valla hicte fena olmuyor hani.. ben 2.yi kirkimda dogurmustum. 1. de de cok genc sayilmazdim ya hadi neyse..isvec´ten selamlar..

metin said...

Merhaba Turuncu Hanım,

Peri Hanım'ın yazlığından düştüm buraya şimdi. Bu yazınız hüzünlendirdi beni, hem de çok. Ben de kızımın büyüyüşünü farkedememişim bunca zamandır. Ne fena bir duygu bu; çocuğunuz elden gitmiş, başka biri oluvermiş, kazık kadar biri... Ve anlattıklarınız gibi işte, gerisini getirmeyeyim ben.

Turuncu Elma said...

Sevgili Alp ile Ege'nin sevgili anneleri, bilmeden yaremi deştiniz:)Ben sizin tersinize cok genç bir yaşta anne oldum. Bir yandan onu, bir yandan kendimi büyüttüm, bir yandan da hayatla uğraştım. Oğlum bu hengamede maalesef benden yeterli ilgi göremedi. Kendisi tersini söylese de biliyorum ben, göremedi. Şimdi hem akla, hem zamana, hem de güvenli bir hayata sahibim. Bir çocuk yapsam -ki aslında tam da şimdi istiyorum bir çocuğumun olmasını- onu ilgiye boğarım. Ama en ihtiyacı olduğu zamanlarda bile işi gücü erteleyemediğimden yanında olamadığım oğluma bunu nasıl yaparım? Annesinin aslında anne de olabildiğini ama ona annelik etmediğini görmek oğlumu kırmaz mı? Hem zaten o da istemiyor artık benden kardeş mardeş:)Birkaç tane üvey kardeşi var zaten.

Metin Bey, büyük ihtimal yukarıda yazdıklarım daha da hüzünlendirecek sizi. Çocuklarımızın çocukken tadını çıkarmamızı engelleyen, varlıklarını nimet değil de çile haline getiren hızlı zamanlara bir tekmeyi de benimle beraber sallayınız, geçsin hüznünüz. Hayatın yenmiş kısmı afiyet olsun hepimize:)